Blog / Kentsel Dönüşüm

Arşivde Ara

Tanıtım broşürümüzü ister misiniz?

Aşağıdaki kutuya e-posta adresinizi yazarak kataloğumuzu e-posta adresinize gönderebilirsiniz.

Birleşmiş Milletler istatistiklerine göre, 1950’lerde dünya nüfusunun sadece %29’u şehirlerde yaşarken bugün 2015’li yıllarda %52’ye çıkmış oluyor.
  • 03 Ekim 2015, Cumartesi

Birleşmiş Milletler istatistiklerine göre, 1950’lerde dünya nüfusunun sadece %29’u şehirlerde yaşarken bugün 2015’li yıllarda %52’ye çıkmış oluyor.

Ülkemizin bir gerçeği olan afet olgusu ve süregelen çarpık yapılaşma, imara aykırılık, kentlerin yeniden yapılanmasını zorunlu kılıyor. Uzun vadede daha yaşanabilir kentlerin oluşumu için bugünden çözümlerin üretilmesi ve uygulanması gerekmektedir.

Bugünün sorunları, yarının sorunları olmamalı. Bu nedenle, sürdürülebilir bir arazi yönetimi ve kullanımı ile uyumlu imar plan ve uygulamalarına ihtiyaç vardır. Bilindiği gibi imar uygulamaları, bir mülkiyet düzenlemesidir. Kentsel dönüşüm ise özellikli bir imar uygulamasıdır.

İmara aykırılığın en iyimser tahminle, %50 civarında olduğu söylenebilir. İmar yasa ve yönetmeliklerinin de bir bütünlükten yoksun olması ve sık sık değiştirilmesi başka bir sorundur.

Kentsel dönüşümü başarmak için öncelikle mülkiyet boyutunun ele alınarak irdelenip tartışılması mülkiyet ve mülkiyet hakkı ve onların kullanımı irdelenerek ülkemize en uygun ve modern çözüm altlıklarının hazır hale getirilmesi gerekmektedir. Mülkiyet olmadan, mülkiyet düzenlenmeden, mülkiyete ilişkin hukuksal ve hak sahipliği çözümlenmeden bu işin yapılması olanaksız ve çözüm olduğuna inanamazsak, kentsel dönüşüm hepimizin bildiği yap-sat ya da yık-sat mantığına dönüşür.

Günümüzde mesleki ve akademik alanda ve güncel medyada süregelen tüm tartışmalarda, modern, çağdaş ve yaşanabilir kentleri kuramadığımız belirtiliyor.

Ülkemizdeki kentsel dönüşüm çalışmaları, iddia edildiği gibi, yeni gündeme gelmiş ve yeni düşünülmüş uygulamalar değildir. Kentsel dönüşüm adı altında olmasa da, başka adlar altında, kentlerimizin iyileştirilmesi, sağlıklaştırılması ve modernleştirilmesi için, geçmişte birçok çaba harcanmış ve bu kapsamda mevzuat düzenlemeleri de yapılarak çeşitli uygulamalar gerçekleştirilmiştir.

Bu konudaki ilk düzenleme 1966 yılında yürürlüğe konulan 775 sayılı Gecekondu Kanunu’dur. Yeniden gecekondu yapımını önlemek için alınan tedbirlerin yanında, mevcut gecekonduların ıslahını ve tasfiyesini de düzenleyen 775 sayılı Gecekondu Kanunu, bir nevi, ülkemizdeki ilk kentsel dönüşüm kanunudur.

Daha sonra, 1984 yılında çıkarılan 2981 sayılı İmar Affı Kanunu’yla ve yine aynı yıl çıkarılan 2985 sayılı Toplu Konut Kanunu’yla kentlerin iyileştirilmesi için çaba gösterilmiştir.

Ülkemizde kentlerimizin sağlıklı gelişmesi için bu kadar çok mevzuat düzenlenmesi yapılması buna rağmen istenen modern kentlerin kurulamaması, aslında ülke olarak kentlerimiz için bir şeyler yapmaya çalıştığımızın fakat, ne yapacağımızı tam olarak bilemediğimizin, kentleşme stratejimizin olmadığının en açık göstergesidir.

Kentsel dönüşüm amaçlı düzenlemelerden en güncel ve kapsamlı olanını yani 6306 sayılı Afet Risk Altındaki Alanların Dönüştürülmesi Hakkında Kanun’u birkaç yönden değerlendirmek gerekir ise;

6306 sayılı Kanun bir taraftan riskli alanların dönüştürülmesini hedeflerken, diğer taraftan da imar affı getiriyor. Yani kendi içinde bile uzlaşmaz çelişki içindedir.

Ülkemizde, kar için rant için, kentsel dönüşüm adıyla mahallesinden sürülen yoksul insanlar, inşaat çılgınlığıyla güneşi, parkları, ağaçları çalınan kentliler çözüm bekliyor.

Ülkemizde kentsel dönüşüm konusu sorunlu bir alandır. Toplum, ‘Kentsel Dönüşüm’ uygulamalarına yeterince güven duymamaktadır. Bunu gizlemek, görmezden gelmek ya da sorunları görüyormuş da çözüyormuş gibi yapmak kökünden yanlıştır.

Dolayısıyla, kentsel dönüşüme dair bir kuşkulu yaklaşım ve bir güvensizlik ortamının toplumda oluştuğunu tespit etmek durumundayız.

Bu nedenle, sorunların giderilmesi ve ihtiyaçlara cevap veren stratejilerin geliştirilebilmesinde ‘Kentsel Dönüşüm’ sürecinde rol alan bütün aktörlere, tüm kamu kurum ve kuruluşlarına, belediyelere büyük sorumluluklar düşmektedir.

Dünya nüfusunun yarısından fazlasının şehirlerde yaşıyor olması ve bu oranın her geçen gün daha da artıyor olması şehirlerimizin, insan yaşamının merkezi haline geldiğini göstermektedir. Ekonomik açıdan yaşam standartlarında artış imkânı sağlayan şehirleşme, küresel ısınma, çevre kirliliği ve doğal kaynakların azalması gibi sorunları da beraberinde getirmektedir. Bu doğrultuda ekonomik ve ekolojik dengenin gözetilerek insan yaşamının gereksinimi olan yeşil alanların, doğal çevrenin yer aldığı bir kapsamda şehirlerimizi oluşturmalıyız.

Şehirlerimizin yapılanmasında, kentsel dönüşüm hamlesinin planlama bağlamında bütüncül olarak değerlendirilmesi ve uygulamaların sonuçlarının ele alınması ve takip edilmesi önem arz etmektedir.

Sadece bina düzeyinde bir kentsel dönüşümden ziyade sosyal boyutuyla birlikte yaşam kalitesini arttıran, kaynakları etkin kullanan ve uzlaşmacı bir anlayışla planlama ve kentsel dönüşüm ilişkisini kuran bütüncül bir dönüşümdür. Bu bağlamda kentsel dönüşümü, mekansal planlama anlayışımız çerçevesinde, ekolojik, ekonomik ve sosyal ayakları ile birlikte üst ölçek planlama, arazi kullanımı, kamusal alanların tasarımı, ulaşım ilişkileri, risk, toplumsal gelişim ve ekonomik kalkınma boyutlarıyla birlikte değerlendirmekte ve uygulamalarımızı bu yönde sürdürmeliyiz.

Konut politikası ile şehirleşme politikasının makro-ekonomik bağlamda ele alınarak, kentsel dönüşüm sürecinin bütüncül bir mevzuat çerçevesinde ve planlama ile eşgüdümlü olarak ele alınması gerekmektedir. Bu kapsamda kentsel dönüşümü, planlamaya bir alternatif olarak görmekten ziyade şehir planlamasını bütünleyen bir araç olarak görmekteyiz. Bu anlayışla kentsel dönüşümü, sosyal, kültürel, kırsal, kentsel ve diğer tüm değerlerin arttırılmasına ilişkin bir stratejik çerçeve içinde değerlendirilmelidir.

Bilindiği üzere ülkemiz çok sayıda doğal ve kültürel zenginliklere sahiptir. Ancak küreselleşen çevre sorunlarının ve çevresel baskıların her geçen gün arttığı dünyamızda doğal ve kültürel değerlerin korunması konusunda hepimize büyük görevler düşmektedir.

Kentsel dönüşüm, kentteki sorunlu alanların, sağlıklı ve yaşanabilir hale getirilmesi için yenilenmesi, canlandırılması ve sağlıklılaştırılmasıdır. Bir kentin dokusunu bozan sorunların giderilmesi olarak da tanımlanabilir.

Kentsel dönüşüm projeleri, sağlıklı koşullarda yaşamanın ve planlı şehirleşmenin sağladığı sayısız imkanın yanı sıra dışlanmışlığı önleme, elverişsiz koşullarda yaşayan kişilere daha saygın bir kimlik fırsatı tanımada da son derece faydalıdır.

Şöyle bir geçmişe baktığımızda, şehirlerimizde maalesef 1940’lardan sonra kimliksiz, felsefesiz, hudutsuz bir gelişim görüyoruz ve şehirlerimiz, metropollerimiz adeta birer nekropole dönüşmüş durumda. Osmanlı şehir kimliği yeni yüzyılda hemen hemen yok olmuş ve yeni bir kimlik doğru düzgün üretilememiştir.

Bu sebeple Türkiye’nin artık yeni bir kentsel Rönesans dönemi başlatması, şehircilikten mühendisliğe, mimarlığa geçilmesi zamanıdır. Bütünleşik kentsel geliştirme stratejileri hazırlanmalı ve ulusal arazi kullanımı stratejisi gibi yeni stratejileri de hep birlikte, oluşturmalıyız.

Kentsel dönüşüm projeleri; kent ölçeğinde, makro ölçekte ve bütüncül yaklaşımla ele alınıp, birbirini tamamlayan bir sistematik yapı içerdiğinde ancak bir anlam ifade eder. Kentsel dönüşüm projeleri ile üretilecek mekânlar hem depremle yıkılabilecek konutların hem de kentlerin olası konut gereksinmesini karşılayacak biçimde düşünülmelidir. İvedilikle mevcut konut durumuna ilişkin dayanıklılık, değer sahiplik ve kullanım dökümleri yapılmalı, kent genelinde, mülkiyet analizleri ile birlikte kentsel dönüşüm planlarına altlık teşkil edecek şekilde taşınmaz malların genel envanterlerinin çıkartılması karar vermede büyük öneme sahiptir.

Finansmanı olmayan, fizibilitesi yapılmayan; yani yapılabilir, edilebilir olmayan, geniş bir uzlaşı sağlanamamış projelerin ilan edilmemesi kamuoyu ile paylaşılmaması yerel yönetimlere olan güveni arttıracaktır.

Bildiğiniz gibi bir kent sadece binalardan, yollardan, köprülerden, meydanlardan ve benzeri şeylerden oluşmaz. Dönüşüm dediğimiz şey de bunların yıkılıp yapılmasından ibaret değildir. Çünkü kentler, her şeyden önce insanlar için bir yaşam çevresidir, insanlar için doğal yaşamın bir parçasıdır ve öyle kalmayı da sürdürmek zorundadır.

Kentlerimizdeki insanlar beton yığınları ile asfalt yüzeyler arasında, çaresiz bir şekilde, sıkışmış kalmışlardır. Kentlerimizdeki insanlar arasında uçurum diye nitelendirilebilecek bir gelir farklılaşması da olmuştur.

Kentsel dönüşüm denilen şey, yukarıdan beri özetlemeye çalıştığım tüm hususların birlikte düşünülerek, aceleye getirilmeden, yık-yapa indirgenmeden, insan odaklı yürütülmesi gereken bir süreçtir. Kentsel dönüşümde hedef nokta sağlıksız çarpık yapılaşmadan, sağlıklı çarpık yapılaşmaya geçiş değildir. Aksine sosyolojik ve kültürel boyutlarıyla birlikte kapsamlı bir kentsel dönüşüm hamlesiyle yaşanabilir bir çevre ve estetik şehirlere ulaşması hedeflenmektedir.

Bir deprem ülkesi olma gerçeğinden hareketle devletin Anayasal görevlerinden biri olan sağlıklı, güvenli ve yaşanabilir kentler kurabilmek ve yaşanabilir çevre oluşturmak için sağlıklı yapı üretiminin zorunluluğu herkesin üzerinde odaklaştığı bir konudur.

Devlet Anayasal görevlerinden biri olan sağlıklı, güvenli ve yaşanabilir kentler kurmak için doğal varlıkları, ekolojik, tarihi ve kültürel toplumsal değerleri koruyan, yaşatan ve geliştiren bir arazi kullanımı ve yerleşim politikası temelinde bütüncül planlama yaklaşımı ile çevreyi gözeten, dönüşüm alanlarında yaşayanların ihtiyaçlarını göz önüne alan, insanı ve insanca yaşamayı hedefine koyan bir planlama süreci acil olarak aslında başlatılmalıdır.

  1. Sağlıklı ve yaşanabilir bir kentsel çevre oluşturulabilmesi için kent planlama disiplini içinde geliştirilmiş olan tüm planlama ilkeleri ve kuralları ile mühendislik ve mimarlığın bilimsel ve teknik gereklilikleri planlama disiplininin bir parçası olan kentsel dönüşüm uygulamaları açısından da vazgeçilmezdir. Bu nedenle geliştirilen tüm projelerde kamu yararı ilkesine ve mühendislik, mimarlık, planlama ilkelerine ayrımsız biçimde uyulmalıdır.
  2. Kentsel dönüşüm, kentsel yenileme ve sağlıklaştırma çalışmaları için mühendislik mimarlık ve şehir planlama disiplinlerinin teknik, bilimsel ve yasal gereklilikleri ile teknik ilkelerini esas alan genel ilkeler belirlenmelidir. Kentsel dönüşüm alanı ilan edilmeden önce kentsel yenileme, kentsel sağlıklaştırma gibi hangi müdahale biçiminin uygulanacağının belirlenmesi için öncelikle deprem, yapı niteliği, taşkın, heyelan vb. risk alanındaki alanlar, yapı güvensizliği olan ve eskimiş kent bölgeleri doğal, tarihi, arkeolojik, kültürel niteliğe sahip alanlar, kent kimliği açısından önemli alanlar olarak belirlenmelidir.
  3. Kentsel dönüşüm uygulamalarında fiziksel, sosyal ve ekonomik açıdan sağlıklı ve yaşanılabilir bir çevre oluşturulabilmesi amaçlarının bütünsel olarak gerçekleştirilebilmesi için öncelikle sürece katılacak tüm aktörlerin yer aldığı örgütlenme biçimi oluşturulmalı ve finans kaynakları tarif edilmelidir.
  4. Geliştirilen projelerde toplumsal, fiziksel, doğal, çevresel ve ekonomik koşullar birlikte ele alınmalı; proje alanlarına yönelik planlama kararlarına, kent bütünlüğüne yönelik kararlardan koparılmamalı, ayrıştırılmamalı; üst ölçekli plan kararlarına aykırı uygulamalardan kaçınılmalı; projeler, başta ulaşım kararları olmak üzere çevresel etkileri analiz edilerek, kent planı ile bütünleşmiş olarak ele alınmalıdır.
  5. Dönüşüm, sağlıklaştırma ve/veya yenileme öngörülen alanlar kentin gelecekteki niteliğini belirleyen planlarıyla uyumlu plan ana kararlarını gözeten bütüncül bir bakış açsına sahip olmalı ve planlama, programlama, projelendirme ve parasal konulara dair süreç çözüm ve uygulama araçları ile bir bütün olarak ele alınmalıdır.
  6. Dönüşüm projesine konu olan alanların yeniden yapılanmasında konut alanlarının sağlıklı bir yaşam alanı niteliğine kavuşması için sosyal ve teknik alt yapı tesisleri ile çalışma alanlarına yönelik kararlar birlikte ele alınmalı, kentsel ve sosyal donatılar insanca yaşama şartlarını sağlayacak standartlara uygun olarak geliştirilmeli, teknik alt yapısının ve sosyal donatı tesislerinin konutlarla eş zamanlı biçimde kullanıma geçmesi sağlanmalıdır.
  7. Kentsel dönüşüme konu edilen alanlar ve yapılar açısından tüm tarihsel birikimi ve kültürel zenginliği ortadan kaldıracak yıkım ve yeniden yapım dışındaki seçeneklerle koruma, yenileme, iyileştirme, güçlendirme ve canlandırma seçeneklerinin öncelikle araştırılması, tartışılması ve kararlaştırılması sağlanmalıdır.
  8. Dönüşüm projelerinde kentleri ve kırsal alanları estetikten yoksun, kimliksiz hale getiren yerel kimliği ortadan kaldıran tek tip mekân üretiminden vazgeçilmeli, kentsel mekânı parçalayan ve ayrıştıran uygulamalara son verilmeli. Gereken yerleşimin bütününde, gerekse tek yapı ölçeğinde yerelin özellikleri, kırsal dokusu, tarihi ve kültürel birikimi ve özgünlükleri mutlaka korunmalı, özgün niteliği devam ettirecek toplumsal yaşam ve kültürel değerleri dikkate alan yaklaşım benimsenmeli, önceliklenmelidir.
  9. Dönüşüm projeleri hiçbir koşulda tarihi ve kültürel değerlere zarar vermemeli, bu niteliğe sahip alanlarda gerçekleştirilecek dönüşüm projeleri, tarihi ve kültürel mirasın korunması ve geliştirilmesi çabasının bir parçası olarak ele alınmalıdır.
  10. Yenileme, sağlıklaştırma ve dönüşüm süreçleri şeffaf olmalı, karar süreçleri ilgili toplum kesimleriyle paylaşılmalı, sürecin tamamında projeden etkilenen toplum kesimlerinin bilgiye kolayca erişebilme olanağı yaratılmalı, bu kapsamda dönüşüme konu olan sakinlerin sosyal açıdan zarara uğramaması ve yerinde dönüşüm ilkesi en önemli hedeflerden biri olmalıdır.
  11. Projelerin uygulanması hiçbir koşulda yaşamları açısından sosyal ayrışmaya, toplumsal kırılmaya, sosyal bir yıkıma neden olmamalı, kent hakkı, kentli hakkı, konut dokunulmazlığı ve barınma hakkı ilkeleri kiracıları da kapsayacak biçimde kamusal güvence altına alınmalıdır.
  12. Dönüşüm projelerinden etkilenen tüm kesimlere, ayrımsız biçimde, projenin başlanmasından sonuçlanmasına dek güvenli ve sağlıklı yaşam olanaklarına sahip geçici iskan olanakları yaratılmalı ya da günün koşullarına uygun kira yardımı yapılmalıdır.
  13. Proje alanında yaşayan ve projeden etkilenen mevcut konutundan daha küçük, daha niteliksiz, daha düşük sınıfta konut verilmemeli, diğer yandan bu amaçla yapılacak düzenlemeler haksız borçlandırma gerekçesi olarak da yansıtılmamalıdır.